Longtail

İlk kez Tayland’a geldiğimde biraz içimde kalmış, zaman ayıramamıştım Long-tail’lere. Bu kez zaman bol olunca başladım didiklemeye.

Long-tail ya da Thai dilindeki adıyla “Ruea Hang Yao”, yani uzun kuyruklu tekneler en az Zanzibar’ın Dhow’ları kadar etkiledi beni. Nedeni de yine aynı, basitliği.

Bu neşeli tekneler adlarını kıçlarında uzanan şafttan alıyorlar. Şaft ve ucundaki uskur aynı zamanda manevra pervanesi işlevi de görüyor. Nasıl derseniz yanıtı yine aynı basitlikte, şanzımanları yok. Dolayısıyla “boş” vitesleri de 🙂

Teknelerin boyları kullanım amacına göre 30 metreyi bulabiliyor. Hangi ağacı kullandıklarını öğrenebileceğim kadar İngilizce konuşabilen bir tekneci henüz bulamadım; aramaya devam ediyorum. Yapı olarak Dhow’lar gibi ince, uzun formdalar. Bu sayede ciddi hızlara ulaşabiliyorlar ama ne yazık ki çok kolay da yalpaya düşüyorlar. Ahşap üzerine koruyucu dışında boya vurmuyorlar. Hem masraftan kurtuluyorlar, hem de daha sıcak, otantik bir görüntü elde ediyorlar. Gelgit bölgesi olduğundan aynı zamanda oldukları yerde kolaylıkla ve sorunsuz olarak kuma oturabiliyor, kıyıya kadar yanaşabiliyorlar. Bodoslamaları teknenin genel orantısını bozacak boyutlarda kalın ki bu da yine görsel açıdan farklı olmalarını sağlıyor. Günlerdir izliyorum, kullanımda bir avantaj sağlayacağına dair hiç bir ipucu göremedim. Bordaları alçak sayılabilir, hatta manevra yaparken su seviyesine iniyor. Dar yapısı nedeniyle yük dengesi önemli.

Motorlarından bahsedecek olursak, ki asıl ilginç kılan kısmı bu,ikinci el otomobil ve kamyon motorları (dizel) kullanılıyor. Hatta en yalın haliyle kullanılıyor. Klasik hale gelmiş bir mafsal üzerine oturtulmuş bir brakette bilmem kaç beygirlik motor tüm çıplaklığıyla ortada duruyor. Fazlalık ne atılıyor, basit bir soğutma sistemi, denizden devir daim sağlıyor. Daha önce dediğim gibi, şanzımanları yok. Boşa almak için uskuru sudan çıkartmanız yetiyor:) Gaz kolu değil de gaz “ipi” ile kumanda ediliyor. Kelebeğe bağlı bir ip braketin iki kontrol uzantısından uzun olanın üzerine alelade bir düğümle tutturuluyor ve ip ileri-geri hareket ettirilerek gaz kontrol ediliyor. Motoru stop ettirmek istiyorsanız hava filtresi olmadığından açıkta duran emiş boşluğuna avcunuzu dayamanız yeterli oluyor:) Mazot tankı bildiğiniz bidon. Tabi bu sayede ikmal çok pratik 🙂

Her şey az bakım, ucuz bakım ve basitlik üzerine kurgulanmış. Tabi ortalıkta ya da bir sandık içinde yerleştirilmeyen motor zaten kısıtlı olan kullanım alanının da genişlemesini sağlıyor.

Bu teknelerin en hayati donanımı çapa. Hatta motordan bile önemli. Şanzımanı olmayan bir tekneni varsa ancak kıç çapanızla girdiğiniz yerden çıkabiliyor, hatta tekneyi kaçırırsanız atıp demiri tekrar toparlayabiliyorsunuz. Bu nedenle tümünde baş ve kıç, iki çapa sürekli kullanılıyor. Kıyıya yaklaşırken kıç çapa atılıyor. Çıkarken de manevra yapılabilecek bir alan sağlayana kadar tekne kıç çapa üzerinde açılıyor.

Manevra kısmı gerçekten neşeli. Braket üzerinde 180 dereceden daha fazla dönebilen güçlü motor sayesinde tekne inanılmaz kıvrak manevralar yapabiliyor. Hatta kumsal giriş-çıkışlarında izlerken defalarca “tamam, bu sefer zor” dediğim alanlardan kolayca çıkabiliyorlar. Manevra faslı bitince motor braketinin uzun kolu iskele-sancak, iki yandan bağlanıyor. Bir üçüncü halatla da yukarıdan bağlanarak motorun daha doğrusu uskurun trimi sağlanıyor. Bundan sonrasında basit ve küçük bir yelpaze ve onu hareket ettiren bir manivela dümen işlevi görüyor.

Tüm bu basit ama fonksiyonel detaylar onları özel kılıyor. Tabi onları kullanan denizcileri de…

Son olarak en çok merak ettiğim görkemli bodoslamalarına bağladıkları rengarenk kuşakların anlamıydı. Sorduğumda aldığım yanıt teknenin ruhuyla birebir uyumluydu: “Güzel görünüyor.”