Pruvada iki parlak ışık -4-

Yavaşça doğruldu başaltı kamarasındaki minik yatağında. Eğilerek çıkıp küpeşteden aşağı işedi önce. Diğer küpeşteden eğilip bir avuç su çarptı yüzüne. Livarın içinden bir poşet çıkardı, bir parça böldü poşetin içindeki ekmekten. Poşetin yanındaki küçük bidonu çıkartıp kıç tarafa oturdu. Ekmeği bir kaç lokmada yuttuktan sonra okkalı bir yudum aldı şaraptan. Kısık gözlerle ufka doğru şöyle bir baktıktan sonra pancar motorunun başına geçti, asıldı ipe. Bir kaç pat pattan sonra ritmini buldu motor. Hızlıca koyverdi tonoz halatını, Marmara Adasına doğru yol verdi tekneye.

Deniz daha uyanmamıştı. Güneş Ereğli’nin ardından ilk ışıklarını göndermeye başlamıştı. Issız bir evrende tek başına ilerliyordu Agani kadim dostu teknesiyle. Daha sığlık geride kalırken aceleyle geldi, yerini aldı Kısmet. Geldiği gibi de başladı gevezelik etmeye.

Dokuz yıl önce öğle namazından sonra toprağa vermişti ellibeş yıllık karısını. Aceleyle sahile gelip palamarı çözerken ilk kez gelip kamaranın üzerine konduğunda hiç düşünmeden “Hoşgeldin Kısmet!” demişti ona. Arada bir havalanıp şöyle bir çevreyi kolaçan ediyor, bir kaç dakika sonra dönüp yerine konuyordu tekrar. O gün destansı uskumru akınından ziyadesiyle faydalanan Kısmet tayfası oldu çıktı minik teknenin.

Yekeyi sabitledikten sonra paraketenin başına geçti. Dörtyüzyetmiş iğneli kalkan paraketesini akşamdan hazırlamıştı. Son kez gözden geçirdi. Tekrar dümene geçip doğudaki caminin minaresi ve batıdaki tepenin üzerindeki höyükten kerterizini aldı. Gün Ereğli’nin alçak tepeleri ardından yükselmeye başlamak üzereydi.

Rölantiye aldı tekneyi. Ağır ağır sermeye başladı paraketeyi. Neredeyse beşyüz metre sonra ikinci ayaktaşını da salıverdikten sonra bidonunu alıp yekenin başına geçti. Kallavi bir yudumdan sonra Şarköy’e doğru yarım yol başladı ilermeye.

Güneş yükselmiş, hala aç olan Kısmet huysuzlanmaya başlamıştı. İyi bir tayfaydı ama, ne de olsa bir kargaydı, söz konusu deniz olduğunda kötü bir avcıydı. En fazla açık bulduğunda livardan bir şeyler tırtıklayabiliyordu. Livara uzanıp torbadan bir parça ekmek koparıp Kısmet’e uzattı. Birazdan tekrar havalandı Kısmet. Marmara Adası’na doğru uçmaya başladı. Bir kaç yüz metre ilerde önce genişçe bir tur attı denizin üzerinde. Sonra bir tur daha. Döndü tekneye geldi, konmadan tekrar aynı yere gitti.

Bir yandan şarabımı yudumlarken bir yandan da Kısmet’i izlemeye başladı. Kısmet dördüncü kez teknenin üzerinden dönüp gittiğinde denizin üzerine kondu. Önce kararsız kaldıysa da merak ağır bastı, iskeleye bastı yekeyi, döndü Kısmet’e doğru ilerlemeye başladı.

Yaklaştıkça suyun yüzeyinde bir karartı iyiden iyiye seçilmeye başladı. Başaltından gelberiyi aldı, küpeştenin üzerine uzattı. Kısmet yüzen her neyse üzerine tünemiş didikliyordu. Belli ki irice bir leşti bu. Yaklaşmaya devam etti.

En az dört-beş gündür suda kalmış olmalı diye düşündü. Yüzükoyun bir beden, güneşten kavrulmuş, şişmiş ve yer yer didiklenmiş… Anlaşılan Kısmet’ten önce martılar da farketmişlerdi onu.

Dağalmaması için bir parça balıkağı kesti. Cesedi ağa dolayıp yavaçşa döndürdü. Uzun saçları hala suda dalgalnıyordu. Gözleri olması gereken yerde yoktu. Boynundaki kolye kopmamış, şişen bedenin neredeyse içinde kalmıştı. Aynı şekilde beli ve baldırları şortundan pörtlemiş, göğsünün çevresi martılar tarafından didiklenmişti. Balıkağına bağladığı halatın ucunu dümen yekesinden geçirip yedeğe aldı. Yekenin yanına oturdu, bir sigara sardı. Şarabından üst üste bir kaç yudum birden aldı. Ne kadar istemiyorsa da dayanamıyor dönüp dönüp bakıyor, şişmiş bedenden gözünü alamıyordu.

Sigarasından bir yudum daha aldıktan sonra pruvayı Tekirdağ’a çevirip yavaş yavaş ilerlemeye başladı.

Sayısız soru geldi geçti zihninden. Kimdi? Kimler nerelerde arıyordu onu? Çoluğu çocuğu var mıydı? Sorular bir birini izledi. Bidondaki şarap tükendi. Güneş tepedeyken vardı Tekirdağ limanına.

Bir saat sonra zorlukla denizden çıkarttıkları patlayacakmışçasına şişmiş beden limanın zemininde uzanmış, savcıyı ve otopsi yapacak hekimi bekliyordu.

Bir saat daha geçtiğinde muamele tamamlandı: 40 yaşlarında, uzun saçlı, erkek. Sünnetli. Kıçında bir şort, boynunda bir kolye.

Ölüm sebebi: Boğulma.