Bugün bayram

Ninenim gün boyu geleni geçeni izlediği divanda açılır gözlerim yeni güne. Fındıkzade’nin mütevazı bir sokağına bakan camdan gelen günün ilk ışıkları ile başlar koşuşturmaca.

Tıka basa dolu, dar ama bir o kadar huzur verici sıcacık mutfağın kenarına iliştirilmiş masada sabah kahvaltısı çoktan hazır beklemektedir. Bu sabah hızlıca yapılmalıdır kahvaltı. Birazdan hemen arka sokaktaki caminin avlusunda hep birlikte saf tutulacak, bir ibadetten çok bir ritüel yerine getirilecek. Kadir bakkal, bisikletçi Müslüm, Mustaabey amca, konfeksiyoncu İlhan amca, döşemeci İbrahim usta, -el arabası olmadan görmeye alışık olmadığımız- eskici Hüseyin dede… kapıcılar, yan kesiciler, bıçkınlar ve mahallenin tüm çocukları hep birlikte bir ritüeli paylaşacak.

Eve dönünce günler önceden hazırlanmış mütevazı bayramlıklar giyilir, nine ve dedenin elleri sevgiyle ve heyecanla öpülür. Ne de olsa ilk harçlık onlardan gelecektir. Ve üç günlük mutluluk maratonunun en heyecanlısı, ilk günü başlar. Sabahın ilk saatlerinden itibaren kapı zili durmaksızın çalmaya başlar. Öğleye doğru kirişi kırıp önce komşular gezilir tüm çocuklarla birlikte. Harçlık değil şeker verirler çoğunlukla, pek hoşunuza gitmez o yaşlarda. Yıllar sonra anlarsınız ancak şeker uzatan ellerin ardındaki güleryüzün, içtenliğin değerini…

Sokaktan bir çocuğu cezbedecek ne varsa hepsi geçer sırayla; macuncu, niyetçi, salıncakçı, pamuk şekerci… gün çocukların günüdür ve de satıcıların. Her birimiz kendimizce gösterişli, özenli, pırıl pırıl giysiler içinde arz-ı endam edeceğiz bütün gün. Harçlıklarımızla gönlümüzce gazoz alacağız, Kadir bakkalın bisküvi dolabındaki hayvanlı bisküvilerden yiyebileceğiz, Silivrikapı’da kurulan panayır yerine gidecek, salıncağa bineceğiz. Bıçkınlarımız bul “karayı-al parayı” oynayacak. Daha bir bıçkın ağabeylerimiz bir kenarda barbut atacak. Tüm bunları yaparken iki adımda bir ayakkabılarımızı kontrol edecek, elimizle tozunu alacağız, cebimizdeki tertemiz mendilimize arada bir terimizi siler gibi yapacağız…

Öğleden sonra bayramlıklar çıkacak ve yine günlük eğlencelerimize döneceğiz, sokak arasında mahalle maçı yapacak, birdirbir oynayacak çocuk olmanın keyfini süreceğiz. Akşam olduğunda hala iki gün var diye düşünürken tatlı bir yorgunlukla uykuya dalacağız. 

Bugün bayram. Saat on, yataktan kalkacak mecal yok, istek yok.

Anam babam yüzelli kilometre uzakta, kardeşim ta Erzurum’da. Bahaneleri bir tarafa bırakmalı, bayram artık çok uzaklarda.

Artık bayram demek tatil demek. Durmamacasına üretmek ve tüketmekten ibaret harcanmış yaşamlarımızın ekstra tatil kaçamağından öte bir anlamı kaldı mı bayramların?

Yılda bir hafta izin için ömrünü tüketen insanoğlu için birkaç günlük ekstra tatil dendi mi bayramın ne önemi kalır ki?

Hangi ara geldik bu hale? Nasıl izin verdik buna?

Mahallemin bakkalı yok, komşularımın adlarını bile bilmiyorum. Kapıma gelen çoluk çocuk yok ki gelseler de itiraf etmeliyim ki hoşlanmıyorum.

Silivrikapı’da artık panayır yeri yok, çünkü her yer alışveriş merkezi dolu.

Bayramlıklarım yerine kıçımda mayomla oturuyorum salonumda. Zaten –hijyenik- kağıt mendiller itina ile katlanıp kıç cebine konan mendillerin yerini alalı asır olmuş neredeyse. Kapitalist düzenden payını koparamamış olmanın ezikliği ile oturuyorum kıçımda mayomla bir kenarda.

Oysa düzenin sağlam bir neferi olsam memleketlerden memleket seçebilirdim “bayramımı” geçirecek. Ya da amorti olarak bir güney yolculuğu, deniz, güneş…

Aksine varolabilmek adına bayramdan sonraya yetiştirilecek bir tomar iş, daldırılacak bir grup Rus! 

Neredeyse öğleden sonra olacak, kapıyı çalan yok. Fenerbahçe’nin çocukları ne de olsa, kapı kapı gezip el öpüp, boyun büküp para mı dilenecekler! Ne de olsa çocuklar daha, nereden bilecekler karşılıksız, içten, sıcak bir tebessümün değerini…

Eminim bir yerlerde hala bayram var.

Bir zamanlar buralarda da vardı. Anam, babam, -asker- kardeşim, Reşide anam, Şoför Sabit dedem, Düriye teyzem, Mustaabey amcam, Hatçanım teyzem, İftadiye teyzem, Kadir bakkal, Haydar amcam, Yüceste teyzem, Rafet amcam, Seer ablam, Madam teyzem, Nuşik ablam, Kazım amcam, Neriman teyzem… Kenan, İbo, Ayıcık Cengiz, Mıstık, Ataman… iyi ki varsınız, iyi ki vardınız! Hepinize iyi bayramlar…