Kadim günlerin unutulan köprüleri

Aslında beyaz adamın tarih boyunca kendi kibiri ile kamaşan gözleri çoğu zaman olduğu gibi yine algısını bozmaktadır sadece. Ne delidir Kon Tiki ve halkı, ne de sanıldığı kadar gözüpek. Hala doğadan kopmamışlardır ve denizcidirler. Deniz yepyeni ufuklara dek uzanan bir köprüdür onlar için. Yeni dünyalara, yeni yaşamlara açılan kapı.

Güney Amerika boyunca neredeyse dilediğiniz yerden girebilirsiniz bu köprüye. Ortalama 50 mil açıkta yakalayacağınız Humbolt akıntısı ve hakim Alize rüzgarları el ele verip sizi Pasifik adalarına doğru taşıyacaktır.

Yüzlerce yıl sonra Thor Heyerdahl ve arkadaşları sadece İnka yerlilerine öykünen salları Kon Tiki ile değil, izledikleri yol ile de belki de binlerce yıldır bilinen bir ufka yelken açıyorlardı. O denli emindi ki Heyerdahl bu kadim rotadan, çevresindeki tüm kurt denizcilerin uyarılarına karşın kendisi gibi denizcilikle neredeyse alakası olmayan 5 arkadaşı ile Callao’dan (Peru) yola çıktı pae-pae’si Kon Tiki ile.

Eric de Bisschop, Tahiti Nui

Nasıl olur da altı tane aklı başında adam, hatta bilim adamı, 9 balsa kütüğünden oluşan bir salın üzerine kendini Pasifik okyanusuna bırakır? Hadi bu altı adamın aklından zoru vardır, peki ya Eric de Bisschop ve dört arkadaşı? Carlos Caraveda Arca? Hele ki yetmiş yaşında tek başına kendini denizin koynuna bırakan William Willis? Beş metrelik bir Zodiac botla yola çıkarak 65 günde Atlantik okyanusunu aşan Alain Bombard? Mormon anlatılarından esinlenerek 35 yılını denizlerde geçiren Devere Baker?

Thor Heyerdahl ile başlayalım. Fatu Hiva’da çiçeği burnunda bir bilim adamıyken daha kafasını kurcalayan bir soru vardır Heyerdahl’in; “Kimdir gerçekte bu ada halkları? Nereden gelmişlerdir bu en yakın anakaraya binlerce mil mesafedeki ıssız adalara?”.

Kon Tiki, Thor Heyerdahl

Fatu Hiva’da geçirdiği günler boyunca Kon Tiki’nin, yani ada yerlilerinin ataları olarak kabul ettiği Güneş Tanrı’nın ya da O’nun bir kralının öyküsüdür binlerce yıl ateş başında dilden dile anlatılarak bugüne taşınan. Güneşin doğduğu yerden sallarla çıkmışlardır yola. Yani bu adaların yerlilerinin büyük büyükbabaları ya deliydiler, ya da fazlaca gözüpek!

Aslında beyaz adamın tarih boyunca kendi kibiri ile kamaşan gözleri çoğu zaman olduğu gibi yine algısını bozmaktadır sadece. Ne delidir Kon Tiki ve halkı, ne de sanıldığı kadar gözüpek. Hala doğadan kopmamışlardır ve denizcidirler. Deniz yepyeni ufuklara dek uzanan bir köprüdür onlar için. Yeni dünyalara, yeni yaşamlara açılan kapı.

Güney Amerika boyunca neredeyse dilediğiniz yerden girebilirsiniz bu köprüye. Ortalama 50 mil açıkta yakalayacağınız Humbolt akıntısı ve hakim Alize rüzgarları el ele verip sizi Pasifik adalarına doğru taşıyacaktır.

Yüzlerce yıl sonra Thor Heyerdahl ve arkadaşları sadece İnka yerlilerine öykünen salları Kon Tiki ile değil, izledikleri yol ile de belki de binlerce yıldır bilinen bir ufka yelken açıyorlardı. O denli emindi ki Heyerdahl bu kadim rotadan, çevresindeki tüm kurt denizcilerin uyarılarına karşın kendisi gibi denizcilikle neredeyse alakası olmayan 5 arkadaşı ile Callao’dan (Peru) yola çıktı pae-pae’si Kon Tiki ile.

Kimler, neler dememişti ki! Balsalar birkaç haftada su çekecek ve batacaktı. Dev dalgalar balsa kütükleri kibrit çöpleri gibi kıracak, o da olmadı sürtünmekten bıkan halatlar kopacak ve Kon Tiki darmadağın olacaktı!

Bakın şu balsa kütüklerinin inadına ki, o kadar denizciyi ve bilim adamını haksız çıkarttığı yetmiyormuş gibi kadim günlerin İnkalı denizcilerini de haklı çıkardı. 101 gün süren yolculuğun sonunda kendi özsuyu sayesinde hiç de beklendiği gibi su çekmeyen balsa kütükleri hala yüzmekteydi. Okyanusun dev dalgaları kütükleri birer kibrit çöpü gibi kırmak şöyle dursun, her seferinde girip altına nazikçe yükseklere çıkarmakta ve yine zarifçe kayarak bir sonraki dalgayı beklemesine yardımcı olmaktaydı. Çünkü Kon Tiki bilmem kaç beygirlik bir motoryat gibi denize karşı değil, tamamen denizle birlikte hareket etmekteydi. Hatta soylu deniz ya el veriyor ya da ciddiye bile almıyordu onu.

Yanıtlamadan önce bir de Alain Bombard’ın hikayesine göz atmalı. Denizde mahsur kalan kazazedelerin sadece denizin verdikleri ile hayatta kalabileceğine fena halde inandırmıştır kendini Alain Bombard. O da bir denizci değil, hekimdir. En sonunda biner bir Zodiac bota, açar yelkeni, ver elini Atlantik… Günde maksimum yarım litre deniz suyu, çiğ balık… ve deniz ne getirdiyse yeterlidir. Ama belki de daha da önemlisi Kon Tiki’nin kullandığına benzer bir köprü de Bombard’ın önünde uzanmaktadır. Kanarya adalarından ayrılıp Ticaret Rüzgarlarını aldın mı arkana; ver elini Karayipler. 65 günlük yolculuğun sonunda her ne kadar 30 kilo kaybetmiş olsa da yanına yiyecek ve su almadan yola çıkan Bombard, Barbados sahilinde karaya ayak basacaktır.

Alain Bombard, l’Hérétique

Yetmişbir yaşında bir adam, William Willis, Callao’dan tek başına yola çıkar, altında kendi yaptığı salı Age Unlimited. 9 yıl önce, 1954 yılında The Seven Little Sisters adlı balsa salıyla tek başına aynı yerden çıkarak 115 gün ve 6700 mil süren bir yolculuğun ardından Samoa Adalarına varmıştır. Age Unlimited ile bir baştan diğerine aşmaya hazırlanmaktadır Pasifik okyanusunu. Avustralya kıyılarına vardığında 11.000 mili ve 204 günü geride bırakacaktır. “Ruhani bir yolculuk benim ki” der Willis, insanoğlunun sınırlarını arar. İlk bakışta zırdeli bir ihtiyar görebilirsiniz karşınızda, oysa O kendini doğanın bir parçası olarak gören bir denizcidir sadece. O da aynı köprüyü kullanır; denizi. Bilir ki hakim rüzgarlar ve akıntılar vardır hem önünde hem ardında ve ağır ama kararlı bir şekilde taşıyacaktır onu hedefine.

William Willis, The Seven Little Sisters

Yer yine Peru, Callao 1965. Bu kez Carlos Caraveda Arca çözer palamarı Humbolt akıntısına doğru. Kendi kültürünün elçisi olarak açılır Pasifik okyanusuna, binlerce yıldır atalarının yaptığı gibi keser balsa kütüklerini, aynı Onlar gibi kutsar her bir kütüğü, onlar gibi liflerle bağlar kütükleri birbirine ve pae-pae’si bittiğinde onların izlediği rotaya bırakır kendini. Neredeyse tüm Pasifik adalarını gezer pae pae’siyle.

Carlos Caraveda Arca, Tangaroa

Karanlık bir müze ofisinde adeta dalga geçercesine “İnkalar hiçbir zaman sallarla Pasifik okyanusuna açılmadılar, ama siz isterseniz kendi salınızla gidebilirsiniz” der bir uzman Heyerdahl’e. Farkında olmadan yıllarca üzerinde çalıştığı tezi geri çeviren bir bilim adamı aynı zamanda ömrü boyunca sürecek çılgın yolculukların de fitilini ateşlemektedir aslında. 1978 yılına gelindiğinde Heyerdahl tüm okyanuslara açılmıştır. Kon Tiki Ekspedisyonu ile Güney Amerika-Pasifik Adaları, Ra Ekspedisyonu ile Afrika-Amerika ve Tigris Ekspedisyonu ile Ortadoğu-Uzakdoğu arasında beyaz adamın görmemekte direndiği köprüleri kullanacaktır.  Sürekli yollarda geçen yaşamının sonunda Heyerdahl, tarih boyunca denizin dünya halkları arasında sanıldığı gibi engel değil aksine bir köprü olduğuna dair destansı günceler bırakacaktır ardında…

Soruyu tekrarlayalım; bir avuç maceraperest bilim adamının Pasifik macerasından kime ne? Bize ne faydası vardır 101 günlük Pasifik yolculuğunun?

Sonra uzatıp kafamızı şöyle bir çevremize bakalım. Ya da açalım interneti, her yanı dantel gibi denizlerle örülmüş Türkiye haritasına bakalım. İstanbul’a bakalım, İstanbul’un destansı tarihine. Deniz ve deniz ticareti ile varolmuş Şehr-i İstanbul’a.

Devere Baker, Lehi

Salların altınçağında ilk bakışta gözüpek maceraperestler gibi görünen bir avuç adam denize güvendi. Kadim halklara, onların denizcilik bilgilerine güvendi. Başta Thor Heyerdahl olmak üzere William Willis, Eric de Bisschop, Alain Bombard, Carlos Caraveda Arca, Devere Baker… denize karşı değil, denizle birlikte hareket eden sallarıyla insanlık tarihinde bir küçük zaman yolculuğuna çıkarak kadim halkların köprülerini kullandılar. Dört bir tarafımızda varolan, inatla görmezden geldiğimiz köprüleri…

Saygıyla!

Hakan Tiryaki, Vira Dergisi 2010