Pupada Kaş, pruvada Göcek

Efenim 12 Ekim, Perşembe günü bir kez daha Kaş’a intikal edildi. Günlerdir tek başına kalan Yengeçle hasret giderildi ve son hazırlıklara başlandı.

Yaklaşık 50 deniz mili sürecek yolculuk için plan basit, makul havada Yedi burunları sıyır, gerisi kolay. Bu perspektiften ve de teknedeki nüfustan hareketle gece seyri ağır bastı. Cem (Eğrikavuk), Serdan, Harun ve Gülşah benzersiz bir denizcilik deneyimi için ekipte yerlerini aldılar. Malum, Yengeç, ben ve Poseidon arasındaki ilişki durumu her daim karışık ve sürprizlere gebe.

Neyse, uzatmayalım, 21:45 gibi 28’lik halatımı kesmeye kıyamadığım için efendi efendi çözüp, ağır ağır mendireği dönmeye başladık. Bitti! Gidiyorum lan, valla da bitti! Saatte 6 knot hızla geride bırakıyorum son üç yılın tüm huzursuzluklarını, tüm kızgınlıklarını… Üç yıl önce Pendik’ten ayrılırken biraz hüzünlüydüm, biraz kırgın, e tabi biraz da heyecanlı. Oysa şimdi, nasıl anlatmalı, günler süren kabızlıktan sonra hacetini görmüşçesine rahatlamış bir insan evladının ruh haline bürünmüşüm, ulan çok acıttı ama bitti işte, ohhh!

Tabi ki bitmedi.

Neyse, mendireği döndükten kısa bir süre sonra Cem sabah vardiyası bende dedi ve devrildi. Serdan güverteye serildi, Gülşah bir saat kadar dayandıktan sonra baş kamaraya çöktü, kaldık Harun’la başbaşa…

Hava nefis, ay daha doğmamış, rüzgar yok, dalga yok, solugan yok… keyifle ilerliyoruz rotamızda. Harun’a Kötü burundan sonra diyorum, kaplinleri bir kontrol edelim. Kalkan’ı geçerken de mazot tüketimini. Varolanın üzerine 60 litre mazot aldım. 12 litre de bidonda var. 40 litre kadar da tankta vardı. Yengeç’te yakıt hesabı makul havada 6-6,5 litre/saat. Kaplinlerdeki, daha doğrusu mekanikteki sorun yüzünden uzun zamandır 1100-1200 devirle geziyoruz. Bu durumun tek artısı yakıt tüketimimizi daha da aşağılara çekmesi. Nitekim Kalkan önlerinde baktığımda neredeyse daha oynamamıştı bile mazot göstergesi. Bu arada gösterge eski usul, şeffaf seviye borusu 

:)

Öyle böyle Patara da bitmek üzere. Gelişimi hatırlıyorum, silmek istemiştim haritadan şu Patara denen  kumsalı. Kafadan gelen 36-38 rüzgarda 4,5 saat sürmüştü geçişim, daraltmıştı…

Kötü burun psikolojik sınır, döndüğüm gibi A dios Akdeniz!

İşte tam da Kötü burnu dönecekken şarj ışıkları göz kırpmaya başlıyor. Bunun Yengeç jargonundaki anlamı birazdan alternatör kayışları su koy verecek ve devir-daim devre dışı kalınca hararet yükselecek. Yani atraksiyon zamanı…

Motor da susunca hepten güzelleşti gece. Ayışığında hafif hafif salınırken Yengeç indim makine dairesine. Kayış olmuş don lastiği. Bu arada motor susunca Cem uyandı.

15 dakika sonra yedek kayış yerinde, gergin. Ustaya bol küfür, bir sigara ve yola devam. Yola çıkmadan yedek parça geyiği yapmıştık, cuk oturdu. Yedeği var mı diye sormadı bile kimse.

Cem’in kalktığını gören Harun ve sessizliğe uyanan hatunlar topluca uykuya çekilirken bu kez Cem’le kaldık havuzlukta. Alternatördeki sorunu anlattım, biraz kafa yorduk üzerine ve O da kaldığı yerden devam etti uyuklamaya.

Sık sık güvertede gezinip çevreyi izliyorum. Seviyorum len bu denizi! Oysa tam da aynı yerde vurup kayalara, batırmak istemiştim Yengeçi. Direğimin cundasındaki Samanyolu yerini ayışığına bırakmış. Kötü Burnun az ilerisinde bir zamanların el değmemiş Kabak koyu, ışıl ışıl. Tuhaf bir coğrafya bu, gri tonları yok; sadece siyah ve beyaz. Ya doyumsuz güzel, ya acımasızca vahşi. Galiba James Frazer’dı, Hellen insanının karakterini iklim ve coğrafyayla açıklarken bu kontrasta dikkat çekiyordu. Böyle gecelerde düşünceler ormanında kayboluyor insan. Her şey yolunda ve endişe edecek bir şey olmayınca koy veriyor zihin kendini.

İblis burnuna yaklaşırken ikinci çinko; yine göz kırpıyor şarj lambaları. 2-2,5 saat gitmiş sadece bizim fukara kayış. Cem uyandı bu kez sadece.

De ja vu!

Yedek kayışın yedeği oyuna dahil oldu ve tekrar başladık kaldığımız yerden seyre. Ama bildiğim bir şey varsa, bu iş daha bitmedi. Sorun değişen alternatörü monte eden denyonun hem düzgün monte etmemesi, hem de içinde fan olmasına rağmen eski alternatörün metal fanlı kasnağını takması. Kasnağı sökmek bayağı zor göründüğünden vaziyeti idare etmeyi seçtim.

Sabahın ilk ışıklarıyla Dış Göbün’e doğru mola vermek üzere yaklaşmaya başladık. İstikamet Göbün ama sabahın köründe dikmeyelim milleti dedik. Daha doğrusu Cem dedi, bende hak verdim:)

Neyse, sonra bir şekilde fikir değiştirmiş Hacıderesi’ne doğru ilerlerken yine yandı şarj ışıkları. Artık mekaniğe bağlamışız. Makine stop, kapağı aç vs vs.

Bu kez yedeğin yedeğinin yedeğini takmadan önce biraz daha radikal bir çözüm bulalım dedik. Zaten sorun da bu kez kendini daha net gösterdi. Metal soğutucu fanın kanatlarından bir kaç tanesi deforme olmuş ve kayışa sürtüyormuş.

Önce alternatörü kısmen sökerek konumunu tekrar ayarladım. Ardından fan kanatlarını kaportacı edasıyla düzeltip sıradaki kayışı taktım ve mutlu son!

Bu son oturumun ardından artık kanalı geçtik ve sabah 07:30 gibi Göbün’e bağlandık…

Merak edenler için, hala iki kayış daha var yedek.

Göbün’de kahvaltı vs derken öğleni bulduk ve ufak ufak nihai hedefe doğru yola koyulduk.

Yaklaşırken önce GEKO teknesi Teobel’den Belginle konuştuk. Yanımda yer var deyince program netleşti. Teobel’in yanına demir serile.

Boğaza girerken yelken yarışının bir parçası olmak zorunda kaldık ki bayağı bir küfür ettim organizasyonu yapanlara. Arkadaş en ufak bir uyarı yok ve tam kanala girerken karşımda bana doğru gelen ve tremola atmaya çalışan en az 10 yelkenli… pes. Çektik sağa bekledik resmen. O arada önce Kaş’tan bir dost aradı, Erdem, o da yarıştaymış. Ardından Ferdi korsan, kanalı geçerken Fatih ensemizde bitti falan… seveceğim sanki bu Göcek’i.

15:00 falandı galiba, serdik demiri, sardık Yengeç’i Belgin’in başına. Bir de palamar servisi çekti bize sağolsun. Bizin emektar bot hala tamirde.

Sonuç olarak Kaş geçmişte yerini aldı. Artık Yengeç Göcek’te salınıyor tatlı tatlı, sarı sarı…