100 kilo epoksi reçine… dile kolay, 100 kilo. Duruyorum, düşünüyorum, oha diyorum, 100 kilo da ne. Başladık reçine ve elyaf aramaya. O marka, bu marka derken İstanbul’dan verdik siparişi, 100 kilo epoksi reçine ve 3 top örgü elyaf geldi. Plaka plaka, çeşit çeşit kontralar zaten çoktan gelmiş hatta neredeyse sarma işi bitmişti bile. Artık sonunda sıra geldi kayığı elyafla sarmaya.
Bu arada ahşap onarımları da neredeyse bitti. Baş bodoslama değişti, günlerce süren uğraştan sonra sargılar bitti, gemici kamarası tavan döşemesi komple yenilendi ve bitti, biten bitene. Ama gel gör, kayık hala evlere şenlik. Dışarıdan bakınca hiç bir şey yapılmıyor gibi duruyor. Oysa dünya kadar iş geride kaldı. İkisi öksüz dört posta yenilendi. Sancak kıç taraftaki yumru ve posta onarımı için pıraçolları sökmek gerekti ki iş bu aşamada bir kez daha çirkinleşti. Sadece pıraçolların sökülmesi ve yeniden monte edilmesi bile öyle ciddi iş ki…
Arada keyfimi yerine getiren şeyler de olmuyor değil. Daha önce bahsetmiştim, Yengeç’in bitmek bilmeyen sorunlarından biri büyük, Alüminyum çerçeveli camlarıydı. Kasaranın eğimine uymayan çerçeveler esneyemediğinden bir süre sonra ya açma yapıyor ya da ahşabı oynatıyor; sonucunda da sürekli camlardan içeri su geliyordu. Karaya alırken en çok istediğim şeylerden biri çerçeveleri söküp atmak ve daha çok yakışacağını ve daha sorunsuz olacağını düşündüğüm lumbozlara dönebilmekti. Çözüm basit ve belirli ama fiyatlar ulaşılmaz olduğundan bir kenarda temenni olarak bekliyordu bu düşünce. Derken sahibinden.com’da bir ilan gördüm, gözlerim parladı. Mesaj gönderdim. Şansa bakın ki, ilan sahipleri beni de, Yengeç’i de gıyaben tanıyorlarmış. Neredeyse hediye gibi bir fiyata 18 tane, fırtına kapaklı, hem de Krom lumbozum oluverdi. Karaburun’a uçarcasına gittim, aldım ve döndüm. Hemen başladık eski camların boşluklarını kapatıp, yeni lumbozların yerlerini hazırlamaya.
Nisan ayı tüm hızıyla akıp giderken bir sürü iş bitiyor, bir sürü iş başlıyor, daha bir o kadarı sırasını bekliyor. Irgatın bakımı bitti, boyandı, paketlendi ve bir kenara kondu. Emektar Ford’un bedenini kaplayan 5-6 kat boya, pas, yağ… ne varsa temizlendi. Kumlama yerine 280 bar’lık bir su jeti ve boya sökücü ikilisinin tekrar tekrar uygulaması ile önce tamamen soyuldu Küheylan. Sonra ısıya dayanıklı astar ve üzerine yine ısıya dayanıklı, endüstriyel seri bir akrilik boya ile maviye boyandı ve üzeri örtülüp sahne alacağı günlere kadar bir kenara kaldırıldı.
Yengeç’in bana göre en büyük handikabı olan güvertede açıkta kalan postaların üzeri kapatıldı ve sanırım en önemli sorunlarından biri çözüldü. Daha önce postaların arasında frengi olmamasından dolayı biriken su olduğu gibi teknenin ahşabına nüfuz ederek çürümesine neden oluyordu.
Davlumbazın tavanını motoru sökerken yerinden oynatmış, şakülünü kaydırmıştık. Onu tamir ederken tavanında kısmen çürük olduğu çıktı ortaya. Onu da değiştirdik. Davlumbaz gerçekten kaya gibi sağlam oldu.
Bu arada Marintürk kendilerince makul bir bedel belirledi uzatma için, aylık 6.380 tl. Onlara göre bedava ama gel sen bir de bana sor. Hele ki Nisan’ın son günleri gelirken hala olası bir iniş takvimi kestirememek en büyük sorun olsa gerek. Mayıs demek sıcak demek, Haziran geldiğinde hala denize inememiş bir Yengeç madden de, manen de büyük bir çöküş demek.
Nisan’ın son günlerinden itibaren artık macun maratonu başlayacak. Ama gel gör ortada ne macun, ne macunu alacak para, ne macunu çekecek usta, ne de macunu çekecek ustaya verecek para var… İşte tam da bu kabusun ortasında benim yarım akıllı ustam, nam-ı diğer Battal Gazi hapisten çıkmış, iş var mı diye sormaya gelmiş.
Meğer daha iyi günlerimmiş bunlar…