Pezevenk Pinochet
Sene 1988. İstanbul’un gözde mekanları, bar ya da gece kulübü; adına ne derseniz işte. Geceyarısı geride kalırken yavaşlama, çiftlere ya da çift olma potansiyeli olanlara fırsat tanıma zamanıdır. Yani “slow” müzik zamanı. Bir yandan dans edilecek, bir yandan bilindik bir sorunsalın çözümüne iki farklı cins adına, farklı yollardan ulaşılmaya çalışılacaktır. Gecenin devamına giden yolun bileşenleri alkol, zirve yapan hormonlar ve müzik. Plak dönmeye başlar; genç adam sıkıca sarılır genç kadına. Ve fonda bir ezgi: “They dance alone”.
Filmi biraz geriye saralım.
11 Eylül 1973. Batıda seçimle iktidara gelen ilk Marksist Salvador Allende’ye karşı kapitalizmin jandarması A.B.D.’nin destek ve icazetini alan General Pinochet yaptığı darbe ile faşist diktasını ilan eder. Seçilmiş Allende öldürülür ya da General’in iddiasına göre intihar eder.
Pinochet’in faşist rejimi kısa bir zamanda binlerce kişinin ölmesi ya da ortadan kaybolması ile olgunlaşır. Gidenler dönmemektedir. Ama marksizm denen şeytan icadından kurtulmuştur Şili.
11 Eylül 1980. Yapılan referandum ile 8 yıl daha göreve seçilir Pinochet. Korku rejimi geride kalan 8 yılda hedefine ulaşmıştır.
12 Eylül 1980. İroni. Dünyanın diğer ucunda aynı adresten icazet almış bir diğer faşist adayı Kenan Evren ve “silah arkadaşları” seçilmişleri içeri tıkar ve iktidarı eline geçirir.
Tekrar dönersek Şili’ye, giden gittiğinle kalırken ardında kalanlar için acı daha bir sürekli ve dayanılmazdır. Ve kadınlar yine kaybetmiştir. Kocaları, sevgilileri, çocukları… ailelerinin direkleri, babaları, kardeşleri sırra kadem basmıştır. Ölü bir beden dahi olmayınca ortada umutla beslenmektedir acı. Sessizce dans ederler Pinochet’nin sarayının önünde, ellerinde sevdiklerinin fotoğrafları ile. Cueca’dır tek yapabildikleri bu korku ve acı ülkesinde.
Henüz “sözümona” Birleşmiş Milletler’in Mirage’larla, Cruise’larla “demokrasi” dağıtmadığı günlerdir. Bir de üzerine getirisiz ve uzak olunca “medeni” Avrupa ülkelerine meydan A.B.D. ve Pinochet’nindir.
1982’de Vina Festivali için Şili’ye giden tuzu kuru ve duyarlı bir İngiliz öylesine etkilenir ki “Cueca” yapan kadınların görüntüsünden, notalara döker acıyı. “Kendi anneni düşünebilir misin, kayıp oğluyla dans ederken” diye sorar, hatta posta koyar Pinochet’ye. Sözler ve notalar 1987 yılında ancak bir araya geldiğinde bir ağıt daha yazılmıştır insanlık tarihine dair.
Sene 2001. “Şu anda en büyük hayalim, evimini arka bahçesinde, arkadaşlarıma müzikli bir yemek ziyafeti çekmek.” der bir röportajında Adalı. Davet günü gelip çattığında tüm dünya sarsılacaktır. 11 Eylül 2001’de kapitalizmin kalesinde 2976 kişi insanlık tarihine geçecek bir saldırı ile hayatını kaybeder. “Show must go on” der adalı ve arkadaşlarıyla “buruk” da olsa hoş bir akşam yaşar ve o akşamın kayıtları “… All This Time” adındaki albümle DVD, VHS, CD ve kaset olarak piyasaya sürer.
Toparlamak gerekirse; Şilililer bir Marksisti seçer kendi hür iradeleri ile, Marksist el uzatınca kapitalist menfaatlere, kapitalizmin jandarması potansiyel bir faşiste arka çıkar. Taşeron Pinochet 11 Eylül günü darbeyle seçilmiş Allende’yi iktidardan uzaklaştırır ve hatta öldürür. İpleri eline alan faşist Pinochet bir kaç yıl içerisinde binlerce ölüm ve binlerce kayıp ile bir terör imparatorluğu kurar kapitalizmin ve kişisel banka hesabının selameti adına. Ve olan bitenden payına acı düşen kadınların acısı Sting ile dünyaya taşınır. Kapitalizmin sihirli çubuğu sayesinde İstanbul’da bir bar köşesine gelene kadar ağıt bir afrodizyak olmuştur neredeyse; ön sevişmenin mezesi.
Ölen öldüğünle kalır Şili’de, sağ kalanlar acılarıyla. Adalının banka hesabı tıkırında; her iki 11 Eylül’de bir şekilde nakde dönüşür duyarlılığı ile. Pinochet 11 Mart 2006’da göçüp gittiğinde Şili’de bayram havası hakim. Marksizm tehlikesi bertaraf oldu elhamdülillah. Genç kızla genç adamın sorunsalı her durumda bir yere varmıştır elbet. Dünyada işler tıkırında.
Her geçen gün biraz daha yitirmekte sözüm ona “iki kez düşünen” ya da “düşündüğünü düşünen” insan; homo sapiens sapiens, muhakeme yeteneğini. Onu farklı kılan sorgulama, aklın ve mantığın süzgecinden geçirme yetisini. Her ne getiriyorsa önüne kapitalizm düşünmeden alıyor.
Ağıtlar meze, acılar gelir kapısı; farkındalık döviz kurlarına endeksli… cesaretiniz varsa eğer bir kez olsun gözden geçirsenize günlük yaşamlarınızı…
Ve küçük bir not. Ulu bilge Google sayesinde sayısız Pinochet fotoğrafına ve Sting’in “They dance alone” adlı ağıtına ulaşmak mümkün. Ama ağıtlara konu olan sessizce dans eden Şilili kadınlara dair ulu bilge Google bile bir kare fotoğraf sunamıyor. Sizce de bir tuhaflık yok mu bu işte?