İstanbul’dan öyle bir şenlik geçti ki…

İstanbul Haziran’ın ilk günlerinde Sualtı Temizlik ve Bilinçlendirme Hareketi Derneği tarafından gerçekleştirilen Uluslararası Konuşan Balık Deniz ve Çocuk Şenliğine ev sahipliği yaptı. Romen, Bulgar ve Türk öğrenciler üç gün boyunca deniz konuştular, denizi anlattılar. 4 Haziran Cuma günü Beşiktaş meydanında gerçekleştirilen şenliğin ana etkinliği birbirinden keyifli gösterilere, sunumlara ve yarışmalara sahne oldu.

Üç ayrı kültürü bir araya getiren şenlikten geriye bolca anı ve bolca soru işareti kaldı zihinlere kazınan. İşte bunlardan biri aşağıdaki resim.

Merve İzmirlioğlu’ndan tasarım dersi

Merve İzmirlioğlu, Konuşan Balık Resim Yarışması, 2010, Jüri Özel Ödülü

Halil Atamavcı İlköğretim Okulu öğrencisi Merve İzmirlioğlu’nun jüri özel ödülüne layık görülen bu resmi üzerine biraz olsun düşünmek yerinde olacaktır.

Öncelikle yıllardır reklamcı olarak yaşamını kazanan bir tasarımcı gözüyle bakıldığında sadece fikir bile takdire değer. Buna resim öğeleri ve sloganlar da ilave edildiğinde söylenecek fazla bir şey kalmıyor. Ayakta alkışlamak gerek…

Tabi sorular bu noktada başlıyor. Acaba Merve’nin bu konudaki -çifte- yeteneğinin farkında olan var mı? Farkında olan birileri varsa Merve’yi nasıl bir gelecek bekliyor? Ya da bu yeteneği ona bazı kapıları aralayabilecek mi?

Bir resim kağıdını hemen oracıkta, spontan olarak yapılan bir yarışmada bir broşüre dönüştürüveren ve bunu yaparken “Hayaller güzeldir!” ve “Peki Ya Gerçekler!” sloganlarıyla adeta bir şamar etkisine taşıyan Merve acaba bir grafik tasarımcı olabilecek mi? Ya da metin yazarı? Ya da bir ressam? Daha doğrusu onun yeteneğinin farkında olan öğretmenlere sahip mi? Farzedelim sahip, acaba o öğretmenlerin Merve’yi yönlendirebilecekleri özel eğitim kurumları var mı? İmam Hatip Lisesi mezunlarına ya da meslek lisesi mezunlarına bir takım avantajlar sağlamaktan çok daha önemli değil midir aslında daha 5. sınıfta böyle bir potansiyeli farketmek ve eğitim hayatını bu doğrultuda yönlendirmek…

Üç farklı kültürden yansımalar

3 Haziran Perşembe. Sabah İstanbul’a gelen, gün boyunca İSTAÇ Kompost Tesisleri ve ardından MİNİATÜRK gezilerinde koşturan öğrencilerin günün sonundaki tablosuna bir göz atmak lazım. Akşam saat 21:30. Kağıthane’de yurdun bahçesinde Bulgar öğrenciler ertesi gün sahneleyecekleri gösterinin provasını yapıyorlar. Daha da hoş tarafı, bunu isteksiz ya da zorunlu olarak yapmıyorlar, eğleniyorlar. Karşılığı olarak Mamma Mia adlı gösterileri ilk kez verilen Sadun Boro Özel Ödülü’ne layık görülüyor. Sadun Boro Özel Ödülü’nü düşünürken en önemli kriterimiz bu denli önemli ve hala yaşayan bir isim için gerçekten değerli, iz bırakacak bir şeyler olmasıydı. Gönül rahatlığı ve oy birliği ile Sadun Boro Özel Ödülü Bulgar okuluna gitti…

Romen öğrenciler Karadeniz’in Tehlikeli Türleri konulu bir sunum hazırlamışlardı. Alışıldık duyarsızlık kalkanından sıyrılan herkes bir şeyler öğrendi bu sunumdan. Çünkü İngilizce hazırlandığı yetmiyormuş gibi kendi çizdikleri görsellerle desteklenmekteydi sunumları.

Gelelim kendi çocuklarımıza. Daha doğrusu onları işleyen, yönlendiren eğitim sistemimize. Öncelikle şöyle bir düşünün, okulunuza Milli Eğitim Müdürlüğü kanalıyla bir faks mesajı geliyor. Diyor ki içeriğinde, çocuklarınızı alın gelin, başka bir şey istemiyoruz sizden. Siz çocukları getirin, gerisini bize bırakın. Eğlensinler, öğrensinler, dans etsinler, resim çizip, fotoğraf çeksinler… ödüller kazansınlar. Fotoğraf sergisi, çöp sergisi ve resim sergisi gezsinler. Herbirine t-shirt, kumanya, dondurma, kitapçıklar… elden gelen, gelmeyen seferber edilsin… Ödül olarak netbook, dijital fotoğraf makinesi, mp4 oynatıcı, maske-palet setleri… Tek bir amaç var, siz getirin çocuklarınızı yeter, biz bir şekilde eğlenmelerini, sonraki yıllar için motive olmalarını, bir şekilde denizi konuşmalarını, paylaşmalarını sağlarız, siz getirin yeter!

Çıkan tablo iç karartıcı. Özensizce hazırlanmış sunumlar, yasak savmak istercesine. Ya da öğretmenin egosunu gıdıklayabilmek için itilen-kakılan çocuklar. Bas bağrıldığı, dört bir tarafta yazıldığı halde yarışmacı öğrencisini sonuçlar açıklanmadan götüren öğretmenler, ki o öğrenci ödül kazandı ve ne yazık ki o haklı sevinci, gururu orada yaşayamadı.

Hepsi bir tarafa, tüm yukarıda sayılanlar her bir okula Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından iletildi, STH Gönüllüleri tarafından her okulla tek tek iletişim kuruldu. Her okul en az iki kez arandı. Kaosa alışan eğitim sistemi önceden öğrenci isimlerini isteyen bir yarışma komitesine anlam veremedikleri gibi bu işi angarya olarak gördüler. Arka planında yatan her öğrenciye uygun beden ve içerikte bir şeyler sağlama gayretini ya da her yarışmacı öğrenciye kendi adlarına hazırlanmış birer t-shirt vererek onları onore etme isteği gibi ince düşünceleri anlamaya çalışmak şöyle dursun dinleme zahmetinde bile bulunmadılar.

Acı bir durum bu. Yazarken dahi üzülüyor insan. Harcanan emek, sınırsız bir iyi niyet ve ilgisiz, duyarsız bir eğitim sistemi. Deniz ve çocuğu bir araya getiren tek şenlik, bir de üzerine uluslararası ve tek yapmanız gereken sadece çocuklarınızı tutup alana getirmek ve gerisini aylardır gece gündüz bunun için kendilerini heba eden “gönüllülere” bırakmak.

Yok muydu olumlu yanları derseniz, saymakla bitmez. Birbirlerine sarılan birlikte oynayan Türk-Romen-Bulgar çocuklarını izlemek dahi büyüleyici. Sabah tanışan, öğlen dost olan ve akşamüstü ağlaşarak ayrılan ortak bir dil dahi konuşmayan çocukların içtenliğini görmek başlıbaşına bir motivasyon kaynağı tabi ki.

Hatta doğrusunu isterseniz sadece şu aşağıdaki resim için bile değer tüm bu emeğe…

Umut Başer, Konuşan Balık Resim Yarışması, 2010, Birincilik Ödülü

Ayrıntılı bilgi için: Uluslararası Konuşan Balık Deniz ve Çocuk Şenliği