Efenim Kaş’ta adaptasyon süreci çöl sıcağı altında bol bol yıkanarak ve yüzerek ilerlerken Yengeç’te bağlı olduğu yerde sabrın sınırlarını zorlayan yaratıcı atraksiyonlarına devam ediyor. Hatta bugün sanırım zirve yaptı.
Bir kaç gün önceden gelelim. Geçen sene pert olup yenisi ile değiştirdiğim macerator bir kaç gün önce su koy verdi. Onu da yeni havalandırma sistemim sayesinde anlayabildim. Baş kamarada kesif bir koku…
Pis su tankının aslında ultrasonik bir göstergesi var ama gel gör ki bir türlü tamamını bastığımdan emin olamadığım için kalibre edip de huzurla kullanmak kısmet olmadı. Kaş limanında her türlü atığınızı pedestallerin dibindeki gidere kendi imkanlarınızla basmanız gerekiyor. Bu da narin macerator’e biraz fazla yüklenmek, 15 metre kadar boka batmak üzere hortum alarak narin bütçeye fazla yüklenmek anlamına geliyor. Hal böyle olunca yine eski usül MARPOL’e uygun bir seyirle hacetimizi görmeye devam ettik. Ta ki önceki gün Limanağzı’nda yüzdükten sonra döndüğümüzde hala baş kamaradaki koku bir şeylerin boka sardığı ya da saracağına dalaletti.
Test edince macerator’ün aslanlar gibi çalıştığını ama gel gör bi halt basamadığını gördüm. Geçen sene küfrede küfrede yaptığım işlere yeniden bulaşmam gerekti tabi. Macerator’ü sökünce kollarından mahrum kalmış, kendine kendine dönen bir impeller çıktı karşıma. İtiraf etmeliyim ki sevindim. Tüm derdim bir impeller olsundu yeterki.
Marinadaki dükkana yollandım. Adamın elinde bir tane impeller var ama gel gör tam olarak emin olma mümkün değil. Çapı ölçtüm, dedim yürü…
Hemen dönüp temizlediğim pompaya impeller’ı da takıp yerine monte ettim. Denemek için çalıştırdım ama o da ne, ses var görüntü yok! Gün geceye kavuşmaya başladığından okkalı bir küfür ederek ertesi güne havale ettim.
Dün bir dostun dalış merkezine misafir olunca tamirat işi yalan oldu. Tabi hepsi bahane, bir kez daha sökmeye elim varmıyor. Geçen sene de iki kez boka batmam gerekmişti ve her aklı başında insan evladı gibi pek de keyif aldığım söylenemezdi.
Bugün kahvaltıdan sonra önce eski macerator’ü bulup onun impeller’ını söktüm. Sonra mevcut sistemdeki pompayı yeniden söktüm ki bir önceki gün taktığım impeller’ın yarısı yenmiş gitmiş. Neyse, tekrar impeller değiştirip pompayı bol küfür eşliğinde yerine geri taktım. Küfürlerin aslan payını pompayı öyle abuk bir yere ve ucu ucuna yerleştiren usta kaptı. Umut, heyecan vb safiyane duygularla tekrar pompayı çalıştırdım. Fakat yine ses var, görüntü yok. Deli olacağım!
Bir ara gözüm üzerindeki minder ve kapakları aldığım pis su tankına takıldı ve irkildim; tank şişmiş! Zaten tam da o anda olan oldu, bir patlama sesi ile Yengeç’in salonu boka battı! İlk bir dakika içerisinde yaşadığım şoku anlatabilmem mümkün değil. Belki de hayatımda ilk kez paralize olup mal mal tanka ve tanktan sızan boka bakakaldım. Yahu her duruma hazırlıklıyım ama gel gör insan böyle bir durumda ne yapar, hiç bir fikrim yok. Eline bir şeyler alıp dalamıyorsun, hareket edemiyorsun, önce sızıntıyı kesmek lazım ama nasıl!!!
Bir dakikalık bocalamadan sonra hemen sintine pompasını gidere bağlayıp devreye aldım. Ardından bir kaç yan teknedeki dostum Olcay’a koşturdum. Len adama diyecem “yetiş boka battık!” fakat adam bir elde soğan, diğerinde bıçak yemek hazırlıyor. Kısa bir açıklamanın ardından diğer arkadaşım Altay fırladı benimle beraber. Tankı boşaltmamız lazım ama nasıl? Zaten daha ne olduğunu da tam olarak kavrayabilmiş değilim. Ayılmaya başlayınca Altay’a dedim bağlantıyı tersine çevir, çevirdi ve macerator basmaya başladı. O arada sintine için kullandığım hortumu macerator’ün çıkışına bağlamıştık. Tabi o anda aydınlandım. Tankı boşaltacağıma basmışım deniz suyunu, şiştikçe şişmiş fukara tank. Hala anlayamadığım nokta ise kabloları karıştırmamak için oje ile işaret koymama rağmen nasıl oldu da böyle bir kazmalık yaptım???
Macerator öte öte basmaya başladı ama bir yandan da tankın altından doğru sızdıkça sızıyor sintineye doğru. Delirmemek saçma! Koku tarifsiz. Son bir ayın tüm organik envanteri Yengeç’in salonundan sintineye doğru sızmakta. Derken macerator önce söylenmeye, sonra inlemeye başladı ve sanırım en sonunda da okkalı bir küfürle ömrünü tamamladı. Bu arada Altay dalışa gitmek zorunda olduğundan çoktan kirişi kırmıştı. Tankı şöyle bir yoklayınca boşalmış olduğunu farkettim ve tüm bu koşullar içinde sevinebilmeyi başardım:)
Gider hortumunu tekrar sintine pompasına takıp bir yandan sintineyi basmaya devam ettim. Şimdi sırada tankı söküp derdini anlamak vardı. Patlama sesini duyduğum anda bağlantılar gelmişti aklıma. Ama gel gör bağlantılar olmuş kemik, sökmek ayrı dert. Hatta alt bağlantıyı sökerken bayağı bir asılmam gerekti. Öyle ki bağlantı hızla kurtulduğunda duvarlar, ben ve bir miktar kitapta boktan payını alırken ben de böylelikle mevzuyu bir de sıvamış olmanın huzuruna erdim.
Tüm bağlantıları söktükten sonra yine bu işi yapan ustaya söverek tankın üstüne atılmış iki ahşap hatılı söktüm. Tam da o sırada hala kusmamış olmama şaşırdım. Kendimden şüphe ettim hatta, yuh dedim! Hatta tüm bu koşullar altında acıktığımı farkettim ki bu duruma ben bile çüşşş dedim.
Sıra tankı olduğu yerden çıkartmaya geldiğinde koşullar hepten tatsızlaştı. 240 litrelik şerefsiz tank alt çizgisi boyunca boydan boya yarılmış. Bunun anlamı, oynattıkça daha çok bok demek! Tankı olduğu yerde diktiğimde ise altında gördüğüm manzara en azından bir süreliğine umutsuzluğa kapılmama neden oldu. Tankı iskeleye kadar çıkartırken ortalığı daha fazla batırmamak için kıyıda köşede kalmış ne varsa kullandım, hatta bornozlarımdan birini bile kurban ettim. Tankı kıyıya aldıktan sonra altındaki kısmın temizliği ile ilgili detaya girmemi istemezsiniz ama aklınızda olsun, en kolay pamukla temizleniyor.
Bu kısmın temizliği bir saat kadar sürdü. Sonra yemeğe gittik.
Yemekten dönerken çamaşır suyu ve bolca deterjan ikmali yaptık. Sonraki ikibuçuk saat boyunca çamaşır suyu ve deterjan su gibi aktı ama hala geceyi teknede geçirebileceğimizden emin değildim.
Sonunda temizlenme sırası bana geldiğinde sanırım sekiz saat geride kalmıştı.
Şimdi boydan boya yırtık bir tank, geberik bir macerator dışında her şey yolunda. Ama sabah itibarı ile WC 1 TL.
Ve ta limanın öte ucunda.
Yaz diyordu ya birileri, al sana!
Daha boktan bir hikaye yazamazdım herhalde.
Kıssadan hisse; tekne işi bok iş vesselam…
PS: Fotoğraf isteyen olursa özelden gönderirim.