Şans dediğimize bak…

Deniz adamı bu hale getiriyor. Başınıza bir şey geldiğinde dahi daha kötüsünü düşünürken buluyorsunuz kendinizi. Hatta şanslı bile olduğunuzu düşünüyorsunuz. Gerçekten tuhaf bir kafa denizci kafası.

Anam geldi, yanında tonton bir arkadaşıyla. Üç yıldır denize çıkartacağım, çıkartamıyorum. Dün artık ne yapıp, edip çıkacağız dedim. Dedim ya, al işte.

Plajda tüm gün malak gibi yatıp müşteri bekledim. Ama ne yalan söyleyeyim, zerre de uğraşasım yok.

Saat dört gibi topladım çantamı, bir takım SCUBA hazırladım teknenin altını temizlerim diye, aradım bizimkileri, teknede buluşalım dedim. Telefonu kapattığım gibi beş kişilik bir grup geldi, dalmak istiyoruz diye. Anlattım, bilgilendirdim, yarın gelin dedim. Olmaz dediler, biz bugün dalacağız. Kibarca durumu anlatıp Pazartesi günü için ikna ettim. Arkalarını döndükleri gibi de sırt çantamı kapıp soluğu teknede aldım.

Yengeç MUÇEV Göcek Marina, yani eski adıyla Belediye Marina’da. Tekneye atladığım gibi yağını, suyunu ve kaplinlerini kontrol ettim, denizsuyuyla komple bir yıkadım. Annem, Ümit teyzem ve Nükhet de gelince hemen bastık marşa, başladık demiri toplamaya.

Bu lanet limanda demir atmak da, toplamak da dikkat ve beceri istiyor bir çok benzeri gibi. Demir mesafesi kısa, karşı pontondaki teknelerin tonoz ve demirleri yetmiyormuş gibi bir de aşağıda liman boyunca uzanan tonoz zinciri var. O lanet zincirin varlığını ilk demir attığım gün geri toplarken öğrendim. Benim ırgat da üzerine afiyet biraz öküzdür. Kaloma alırken demiri almışlığım çok.

Neyse, ağır ağır başladım toplamaya demiri. Sonunda suyun altında kendini gösterdi. Bu sefer de yırttık diye aklımdan geçiriyordum ki loçaya kadar gelen demir fırdöndüden kopup geri gidiverdi!

İki tonton, bir nükhet, bir de ben. Eldeki malzemeyle ne yapabilirim diye düşündüm hızlıca. Tabi ilk aklıma gelen şey, grup gelince plajda bırakıp almadığım SCUBA oldu. Hemen ardından da hastalıklı bir şekilde “neyse, hava güzel, sorun yok.” diye düşünerek ne kadar şanslı olduğuma ikna etmeye çalıştım kendimi. 

 Valla hastalıklı bir iş bu.

Tekneyi tonozu olan bir yere bağlayıp atladım maske-paletle suya. Halat ve usturmaça aldım yanıma. Başladım dalmaya. Arkadaş 7-8 metre bir yer, ne olacak ki demiştim ama son bir metreye kadar görüş yok. İn çık, in çık, artık kıçımdan solumaya başlamıştım ki gördüm öküzü, yan gelmiş yatıyor. Çıkıp soluklandım, tekrar indim, ahanda, yine yok! Bulamıyorum.

Bir yandan ponton arasında sürat yapan şerefsiz botlara küfrede küfrede devam etti süreç. Ta ki -sanırım- yirmibeşinci denemeye kadar. Sonunda bağladım öküzü halatın ucuna.

“Level” atladık ama bir sonraki level de boru; öküz tekneye çekilecek. Çıkarttık Yengeçi, başladık demire yürümeye. Nükhet dümende, anam loçanın diğer ucunda, ben bastonun altındaki ağda, halatı loçadan içeri geçirmeye çalışıyorum, anam da tutup almaya… Aldık anasını satiim halatı. Bağladım ırgata, başladım çekmeye. Bu arada Nükhet düşündüğümden de iyi idare ediyor, küçük hareketlerle koca götlü hatunu tutuyor yerinde. Az kaldı, geldi, geliyor derken bağladığım halat koptu.

Halat neyse ki usturmaçanın üst kısmından kopmuş. Tekrar dalıp bağlamam gerekmedi. Ama iş başa düştü. Güverte hizasından yakalayıp halatı iman gücüyle başladım çekmeye. Arada bir de pervaneye doladık ama neyse ki erken farkedip, atlayıp hallettim hemen.

Sonunda öküzü güverteye aldım ve bir level daha atladım. Bu arada anama hala şansımız varmış deyip duruyorum, rüzgar yok, hava sakin. Bir şey demiyor ama yüzündeki ifadeden anlaşılıyor ne düşündüğü; sokarım böyle şansa!

Limandan hemen çıktık, Göcek adasına doğru çevirdik rotamızı. Adaya yaklaşırken, orta suda kestik yolu. Sırada son level var. Yine ağ üzerinden sallanarak loçadan içeri bir halat yolladım ve zincirin boşunu üst güverteye aldım. Çapayla arasına idareten bir kilit bağladım ve sonunda ait olduğu yere aldım.

10 dakika sonra Göcek adasında saldım öküzü tekrar suya, koltuğu da alır almaz yayılıp yaktım keyif sigaramı.

Harbi mazoşistiz biz arkadaş…