“Tıraşsız bir heykeltıraş”; İlhan Koman

Sürgünde bir heykel…

Daha ilkokul günlerimin sonunda tanışmışım onunla. Zincirlikuyu’dan her geçişimde ne olduğuna dair hiçbir fikrim olmadan; derinde bir şeyler hissederek, ilgiyle bakardım ona. Ne işe yarardı, ne demeye çalışırdı bilmiyorum, ama bir şeyler vardı onda. Hoştu, içtendi. Adını yıllar sonra öğrendim, Akdeniz’di. Orada ne işi olduğunu, ne anlatmaya çalıştığını… Sosyete mezarlığı dışında hiçbir şeyi olmayan Zincirlikuyu’nun süsüydü benim için.

Derken bir gün yine Zincirlikuyu’dan geçerken gördüm ki sürgüne gitmiş Akdeniz. Pablo Neruda gibi, Nazım Hikmet gibi daha niceleri gibi kök saldığı topraktan sökülmüş, daha uygun görüldüğü yere sürülmüş.

Aslında bir haberle takıldı kafam tüm bunlar; “Hulda Gemisi İstanbul a Doğru Yola Çıkıyor”. Ne yalan söyleyeyim Hulda nedir bilmem ama “gemisi” denince haberde merak ettim. Ne ola ki bu Hulda? Bir itiraf daha, bu zamana kadar bilmiyordum İlhan Koman’ın Oktay Rıfat’ın nitelemesiyle “çelebi bir deniz korsanı” olduğunu. Çocukluğumun simgelerinden biri olan Akdeniz sayesinde yapan kişinin İlhan Koman olduğunu bilirdim sadece. Önemli bir heykeltraş olduğunu okumuştum muhtemelen ilim-irfan kaynağı gazetelerimizden birinde…

Tıraşsız heykeltıraş

Alın size bir haber başlığından doğan iki hikaye; “tıraşsız heykeltraş” ve “Hulda”nın öyküsü. Bilim, sanat, deniz. Gavur ellerinde değeri bilinmek, cehaletten beslenen anavatanında abesle iştigal etmek!

İlhan Koman ki tıraşsız heykeltıraş
Uçmaya doğru sakallı…
Elinde bombalarla bebekler
Heykel gibi olmayan heykeller,
Taşınırdı garip maacir
Güneyinden Kuzeyine Kutupların Battı batacak teknesiyle
Varmak için Edirne’ye Selimiye’ye…

Can Yücel

İlk birkaç bin yılında insanlık tarihine damgasını vurmuş iki önemli yontu atölyesini topraklarında barındıran, son birkaç yüzyılında aynı yontuların cinsel organlarının, meme uçlarının kırıldığı, put sayıldığı Anadolu’da heykeltıraş olmak. Edirne’de başlayan yaşam serüveni birilerinin sanata tükürdüğü, kimilerinin Picasso’yu alt ettiği sanrısıyla emekliliğinde ressamlığa soyunduğu anavatanında bitmedi. Sanatçının sanatla yaşayabileceği bir ülkede, İsveç’te yaşama veda etti.

Şöyle yazıyor Wikipedia’da;

Türk heykeltraş (d.1921 Edirne, ö.30 Aralık 1986 Stockhom). İlhan Koman, 1921’de Edirne’de doğdu. Edirne Lisesi’ni bitirdikten sonra, 1941’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne girdi. Bir yıl sonra heykel bölümüne geçti, Rudolf Belling’in öğrencisi olarak 1945’te bu okulu bitirdi.

1947-50 arasında Fransa’da Academie Julian ve l’Ecole du Louvre’da çalışmalar yaptı ve ilk sergisini Paris’te açtı. 1958’e kadar İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyeliği yaptı, daha sonra İsveç’e yerleşti ve ölümüne kadar orada yaşadı.

1967’de Stokholm Uygulamalı Sanatlar Yüksek Okulu’na öğretim üyesi olarak kabul edildi. Bu dönemde yeni geometrik türevler ve yel değirmenleri gibi bilimsel buluşları tescillendi.

Anıtkabir’in büyük rölyeflerinden doğu kanadını yaptı. 1954 Ankara Devlet Sergisi’nde ikincilik, 1955 Ankara Devlet Sergisi’nde birincilik ödüllerini aldı. 1969’da İsveç’te Sundsvall’de bir alan düzenlemesi için açılan yarışmada birincilik ödülü, 1970’te de Oerebro Belediye Sarayı önüne konulmak üzere yaptırılan heykel yarışmasında da birincilik ödüllerinden birini aldı.

İlhan Koman 1986’da 65 yaşındayken İsveç’in başkenti Stokholm’de hayatını kaybetti.

Yapı Kredi Sigorta Genel Müdürlüğü binasının önünde bulunan –sürgündeki- Akdeniz Heykeli sanatçının Türkiye’de bulunan çalışmalarından en çok bilineni olarak sayılabilir.

Gelin bir de Oktay Rıfat’a kulak verin…

İlhan Koman İçin

Çelebi bir korsandı o
fora ediyor bütün yelkenlerini
demir alıp engine süzülüyordu
evcil kadırgasıyla her akşambir gül yağmuruna tutuyordu
tunç toplarıyla isveç kıyılarına
yürekli bir kaptandı o
sevdiği uğruna ölse ne gam ama rüzgârlı heykelleriyle
ölümün toprağına çıktığından
çamura ve mermere doymamıştı daha
evcil kadırgasından bir akşamüstünde düşleri çığlık çığlığa

Oktay Rıfat

M/S Hulda

Hulda, 1905 yılında İsveç’in Sjotorps tersanesinde bir Baltık ticaret gemisi olarak doğdu. Yarım asırı aşkın bir süre Baltık Denizi boyunca kereste, taş, demir… ne varsa taşıdı İsveç’le komşu ülkeler arasında. Ta ki 1965 yılında hayalgücü ülkesinin sınırlarından taşmış “çelebi bir korsan” tarafından satın alınana dek.

Genç Hulda

Teknik Özellikleri

Uzunluk: 26 mGenişlik: 6.70 mDraft: 2.70 mAğırlık: 185 tonsYelken Alanı: 375 m2

1965 yılında İlhan Koman’la yeni bir maceraya başlayan Hulda sanatçı tarafından baştan aşağıya yenilendi. Sanatçının yaşamı boyunca ofisi ve evi olarak Drottningholm Royal Port’ta (Stockholm/İsveç) geniş bir aileye ve çağını aşmaya çalışan bir sanatçıya ev sahipliği yaptı.

Behçet Sefa aslında O’nun hayalinin Hulda ile Akdeniz’e yelken açmak olduğunu söylüyor. Bu uzun ve zorlu yolculuk için zaman ayırabilecek sekiz kişi daha bulabilmeyi hayal ettiğini…

Yeni Hulda

Hulda Festivali – Sanat ve Bilime Yolculuk (27 Mart 2009 – 21 Kasım 2010)

Yıllar sonra şimdi Hulda Akdeniz’e yelken basıyor. Hulda Festivali kasamında 7 Nisan’da Stockholm’den ayrılan Hulda sırasıyla Hollanda/Amsterdam, Belçika/Anwerpen, Fransa/Bordeaux, Portekiz/Lizbon, İspanya/Barcelona, İtalya/Napoli, Malta/Valleta ve Yunanistan/Selanik limanlarına uğradıktan sonra 22 Temmuz 2010 tarihinde İstanbul’da Haliç’teki Kadir Has Üniversitesi önünde demirleyecek.

Böylelikle baba Koman’ın sağlığında gerçekleştiremediği hayalini oğul Koman (Koray) ve ailesi ve arkadaşlarından oluşan 18 kişilik bir ekip gerçekleştiriyor. Uğradığı limanlarda İlhan Koman’ın eserlerinin kopyalarının sergileneceği Hulda artık sonsuz maviliklerde bilim ve sanat adına seyredecek.

M/S Hulda’nın yolculuğuna dair her türlü bilgiye festivalin kurumsal internet sitesi http://www.huldafestival.org/ adresinde ulaşabilirsiniz.

Dilerim eserlerini yeteri kadar anlayamadığımız İlhan Koman’ın sanat ve bilime mirası M/S Hulda’nın yolculuğundan ve misyonundan bir şeyler anlayabilir, onun varlığıyla taşıdığı “kültür mirası” kimliğini kavrayabiliriz.

bir düş gerçek oluyor...

Kaynakça: