“Tüm güzellikler ölmeli”

Ne zaman dibe vurmaya yaklaştığımı hissetsem hep aynı soru döner zihnimde; estetik mi, mülkiyet mi? Hangisi önce zehirledi biz insanoğlunu ve deforme etti evrimimizi?

Ne de olsa bir fail bulmak gerekir bu noktada. Yanlış olan bir şeyler olmalı ki egomuzu düzlüğe çıkartabilelim. Salt sorumlusu biz olamayız dibe vuruşun; yanlış bir şeyler olmalı kontrolümüz dışında gelişen.

Where the wild roses grow… Nick Cave’in 20. yüzyıl insanına armağan ettiği Troia atı… Daha ilk dinlediğim gün beni ürperten bir çeşit başyapıt. Dinleyene, kafa yorana tabi ki…

Hangisi gerçekte hayatımızı cehenneme çeviren? Bitmek tükenmek bilmeyen sahip olma dürtüsü mü? Her dönemde yeniden şekillenen estetik mi algısı mı?

Kardeşimle tartışırdık; hangisi önce gelişti sözüm ona akıllı homo sapiens sapiens’te; estetik mi, mülkiyet mi? Ben mülkiyeti savunurdum, O estetiği.

Bir kaç duble rakıyla aydınlanmış zihin, kırkı yılı aşkın yaşamışlık diyor ki oysa, hangisinin önce olduğu önemli değil; “tüm güzellikler ölmeli”. Ki bir kedi yavrusu ya da bir uskumru kadar mutlu olabilsin kuş beyinli insanoğlu.

Ve tabi bu noktada yine aynı soru kurcalamaya başlıyor zihni; “bunca yollardan, bunca yıllardan sonra mümkün mü artık dönmek?”

Rakılı akşamlar, gün batımları olmadan da mümkün olabilir mi bu saatten sonra keyif almak yaşamdan? Tembel bir istiridye kadar mutlu, her daim tetikte bir denizatı kadar tutkulu yaşamak mümkün müdür? Ya da tutkusuz bir yaşam mümkün müdür?

Mümkün müdür tekrar sadeleşebilmek?

Kizimkazi’de günü batırıp, Paje’de gelgiti kovalayıp, Koh Nang Yuan’da eriyip, Kartalkaya’nın beyaz büyüsünde ta çocukluk günlerine kadar gitmek, Kapadokya’da varoluşa tapınmak…

“Tüm güzellikler ölmeli”… mi?

Peki o zaman Oblivion‘u ne yapacağız? Duymazdan, görmezden mi geleceğiz?

Yok mu bunun bir orta noktası? Varsa neden bu kadar karmaşık ve ulaşılmaz?

Her ne kadar sevimli bulsam da katılmak istemiyorum Neyzen’e; “hal bok, ati kenef!”

Herkes kadar korkuyorum galiba, “tüm güzellikler öldüğünde” geriye kalacak olandan…

Oysa şişman balık yok, obez tavşan yok doğada… mutsuz insan var, umutsuz insan var.

“İlle de tüm güzellikler ölmeli mi gerçekten?…”